Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği ve Sağlık Bakanlığı'nın himayelerinde, Vakıflar İdaresi Organizasyonunda, Toplumsal Gelişim Hareketi (TOGEH) Derneği katkılarıyla Mağusa Devlet Hastanesi'nde toplu sünnet etkinliği gerçekleştirildi.
Sağlık Bakanı Dinçyürek: " Bizlere gelen talepleri karşılayacağız"
Sağlık Bakanı Dr. Hakan Dinçyürek, etkinlikte yaptığı konuşmada, "Hem sağlık hem de inancımıza uygun olarak 7 çocuğumuzun toplu sünnet etkinliğindeyiz. Vakıflar İdaresi organizasyonunda Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği ve Sağlık Bakanlığı himayelerinde yapılan toplu sünnet etkinliği yaz boyunca devam edecek. Çocuklarımıza şimdiden geçmiş olsun diyoruz. İnsanlarımızın dini inançları ve istekleri doğrultusunda gelen taleplerin tamamını yıl boyunca karşılamak için organizasyon yapacağız. Hayırlı olsun," dedi.
Vakıflar İdaresi Müdürü Tümer: "Kültürümüzün Parçası"
Vakıflar İdaresi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Tümer, "Vakıflar İdaresi'nin organizasyonunda iyilik gönüllüleri ve Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği himayesinde bu etkinliği gerçekleştiriyoruz. Bu etkinlik, kültürümüzün ve inancımızın kopmaz bir parçasıdır. Vakıflar İdaresi olarak sünnete her zaman destek vereceğiz ve vermeye devam edeceğiz. Bu Gazimağusa'da ilk sünnet faaliyeti olup yaz boyunca devam edecek. Büyükelçiliğe, Sağlık Bakanlığına, katkı koyan doktorlar ve hemşirelere teşekkür ederiz," diye konuştu.
TOGEH Başkanı Dinçyürek: "Sevinçlerini Paylaşmak Önemli"
Toplumsal Gelişim Hareketi (TOGEH) Derneği Başkanı Sibel Dinçyürek, "Bir insanın en önemli günlerinden biri sünnet ve evlilik düğünleridir. Bu özel günlerinde Toplumsal Gelişim Hareketi olarak yanlarında bulunmak ve sevinçlerini paylaşmak önemli. Vakıflar İdaresi ile birlikte bu güzel organizasyonda katkı sağlayan herkese teşekkür ederiz," dedi.
Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Metin Feyzioğlu'nun eşi Birgül Feyzioğlu’nun da katılımı ile gerçekleştirilen etkinlikte 7 çocuğun sünnetini Dr. Mustafa Kalfaoglu ve Dr. Sadrettin Tuğcu gerçekleştirdi. Sünnet olan çocuklara palyaço gösterisi yapıldı ve hediyeler verildi.
Ramazan ayında sahuru atlamak veya iftarda çok hızlı ve yağlı yiyecekler tüketmek sindirim sorunlarına yol açabiliyor. Yağlı ve hızlı yemek yemekle birlikte yüksek kalorinin boş mideye bir anda alınmasının hazımsızlık, şişkinlik gibi sindirim problemlerinin yaşanmasına neden olur.Ramazan ayında sindirim problemi yaşamamak için önemli öneriler.
İftarınızı açarken 2 bardak oda ısısında su ile 4-5 zeytin veya 1-2 hurma tüketin. Bu sayede kan şekeriniz yavaş yavaş yükselmeye ve vücudun sıvı dengesi sağlanmaya başlar.
Sindirim için en önemli kural iftarınızı ikiye bölün. Önce başlangıç sonra ana yemek tüketin.
Başlangıç menüsünde sindirimi kolay besinler olmalı. Örneğin 1 kâse çorba, 4-5 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze yemeği ile 1 dilim tam buğday ekmeği tüketilebilir.
Başlangıç menüsü ile ana yemek arasında 15 dakika dinlenilmeli ve bu sayede başlangıç menüsünde tüketilen besinlerin sindirimine zaman tanınmalı.
Ana yemekte ise mutlaka et, tavuk, balık, kurubaklagiller gibi protein içeriği yüksek besinler tüketilmeli. Bu sayede vücudun protein ihtiyacı karşılanmalı.
Ramazan ayı birlik ve beraberlik ayıdır. İftar ve sahur yapılırken sohbet ederek yemekler yavaş tüketilmeli ve iftar sofrasında uzun kalmaya özen gösterilmeli.
İftar 1-2 saat sonrasında vücudun kan şekerini dengeleyerek tatlı ihtiyacını kesen, vitamin deposu meyve tüketimi mutlaka olmalı. Meyve ile kefir tüketerek sindirim sisteminize katkı sağlayabilirsiniz.
Sindirim problemi yaşamamak için siyah çay yerine 1 fincan rezene, nane, zencefil çayı tüketilebilir.
01–30 Kasım boyunca akciğer kanseri hastalığın riskini azaltma ve tedavi ile ilgili bilgi sahibi olunabilmesi amacıyla Dünya Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı olarak kabul edilmektedir.
Akciğer kanseri, özellikle 20. yüzyılın başlarında nadir görülen bir hastalık olarak görülmüştür. Daha sonra sigara içimi ile birlikte yeni olgularının sayısı giderek artmasıyla dünyada en yaygın kanser türü haline gelmiştir. Bununla birlikte Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre akciğer kanserleri dünyada kanser ölümlerinin % 17.8’ini oluşturmaktadır. Dünya genelinde erkekler arasında en sık görülen kanser türü akciğer kanseri, kadınlarda 3. sırada yer almaktadır. Dünyada 2020 yılında 2.2 milyon yeni vakanın ortaya çıktığı ve akciğer kanserine bağlı 1.8 milyon ölümün gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Ülkemizde ise Akciğer kanseri erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türüdür.
Akciğer Kanseri Risk Faktörleri
Tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı akciğer kanserlerinin yaklaşık %90'ını oluşmaktadır. Bundan dolayı sigara içiminin önlenmesiyle akciğer kanseri tanısının %90'a kadar önlenebileceği tahmin edilmektedir. Akciğer kanseri için diğer risk faktörleri arasında; pasif içicilik (sigara), akciğer kanseri yönünden aile öyküsünün varlığı, bazı vitaminler, radon/asbest gibi kimyasallara maruziyet, arsenik gibi endüstriyel ürünlere maruziyet, radyasyon maruziyeti, bazı organik kimyasallar, hava kirliliği, HIV enfeksiyonu ve tüberküloz yer almaktadır. Bu etkenlerden bazısı kaçınılabilir risk faktörleri (tütün ve tütün ürünleri kullanımı gibi) iken bazısı değiştirilemez risk faktörüdür (ailesel akciğer kanseri öyküsünün varlığı gibi).
Erken Tanı
Kanserin erken evrede iken tespiti, başarılı bir şekilde tedavi edilme olasılığını arttırır.
Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Genellikle Akciğer kanserinin neden olduğu bulgu ve şikâyetlerin oluşumu için birkaç yıl geçer ve hastalık ileri evreye gelinceye kadar fark edilemeyebilir. Başka bir rahatsızlık ya da kontrol için çekilen akciğer grafisinde görülebilir.
Akciğer kanseri tanısı konulan hastalarda belirtiler tümörün akciğer içindeki yerleşimine, büyüklüğüne, yayılım yerine ve yayılma derecesine bağlı olarak çeşitlilik gösterir.
Tümörün kendisinin ve göğüs içi yayılımının yol açtığı, en sık izlenen belirtiler:
• Geçmeyen veya giderek kötüleşen öksürük
• Öksürürken kan veya kanlı balgam çıkarmak
• Derin nefes alırken, öksürürken veya gülerken kötüleşen göğüs ağrısı
• İştahsızlık, halsizlik, yorgunluk ve kilo kaybı
• Ses kısıklığı
• Nefes darlığı
• Sürekli tekrarlayan veya geçmeyen bronşit ve/veya zatürre gibi akciğer enfeksiyonları
Tanı Nasıl Konulur?
Akciğer kanserinin tanı ve evrelemeye yönelik testleri genellikle aynı zaman diliminde yapılır. Düz akciğer röntgenleri ile akciğerde kitle tespit edilen hastalarda öncelikle bilgisayarlı tomografi çekilir. Elde edilen üç boyutlu görüntü ile kitleye nasıl ulaşılabileceğine karar verilir. Hastadan ya tomografi rehberliğinde ya da bronkoskopi dediğimiz ince bükülebilir bir tüple akciğerine ulaşılarak iğneyle parça alınır. Bu işleme biyopsi adı verilir. Gerekli görüldüğü takdirde farklı görüntüleme tetkikleri de yapılabilir. Tanı konulduktan sonra, kanser hücrelerinin vücudun diğer kısımlarına yayılıp yayılmadığını tespit etmek için testler yapılır.
Tedavi
Hastadan hastaya farklılaşabilmekle birlikte tedavi kararında; hastalığın yeri, evresi, hastanın yaşı ve diğer sağlık sorunlarının varlığı gibi birden fazla faktör etkilidir. Multidisipliner bir çalışma gerektiren bu tedaviler; cerrahi, hedefe yönelik tedaviler, radyoterapi, kemoterapi gibi farklı seçenekleri içermektedir.
Unutmayın! Erken fark ederseniz, çok şey fark edersiniz.
Unutmayın! Kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin %80 i önlenebilir"
"2022 yılında yapılan açık kalp ameliyatlarından 1’i kalp nakli ameliyatı"
Kalp ve Damar Hastalıkları” dünyada ve ülkemizde hayatı tehdit eden hastalıkların başında yer almaktadır.
“Kalp ve Damar Hastalıklarına” dikkat çekmek ve toplumsal bilinç oluşturmak maksadıyla Nisan ayının ikinci haftası “Kalp Sağlığı Haftası” olarak belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her 3 kişiden birinin ölüm sebebini kardiyovasküler (kalp ve damar) hastalıkları oluşturmaktadır.
Kalp ve damar (kardiyovasküler) hastalıkların büyük bir kısmı risk oluşturan etmenlerle mücadele edilerek önlenebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü kişilerin hayat tarzlarında yapacakları değişiklikler ve düzenlemelerle kardiyovasküler hastalıklardan dolayı oluşan ölümlerin 80%’inin engellenebileceğin altını çizmektedir.
Kalp ve Damar Hastalıkları Nedir?
Kalp ve damar hastalıkları, arterler ve damarlarda (kalp ve dolaşım sistemi) görülebilecek herhangi bir hastalığını içeren geniş bir terimdir. Koroner damarlarda, kalpten vücuda kan dağıtan ana aort damarlarda ve dallarında zaman içinde oluşan yağ plaklarına bağlı tıkanmaları sonucu ortaya çıkan hastalıklara kalp ve damar hastalıkları denir.
Kalp ve Damar Hastalıklarının Nedenleri Nelerdir?
Kalp ve damar (kardiyovasküler) hastalıkların pek çok sebebi olmakla birlikte kardiyovasküler hastalıkların 80%’i tütün ve tütün ürünleri kullanımı, sağlıksız beslenme ve fiziksel hareketsizlik gibi kontrol edilebilen ve engellenebilen risk faktörlerinden oluşmaktadır. Bunlarla birlikte yüksek kan basıncı, yüksek kan şekeri, yüksek kan kolesterolü, ailede kalp hastalığına yatkınlık ve obezite de kardiyovasküler hastalıklar için risk faktörleridir.
Kalp ve Damar Hastalıklarında En Sık Rastlanan Belirtileri Nelerdir?
Göğüs ağrısı (Angina Pektoris)
Nefes darlığı
Çarpıntı
Bayılma
Tıkalı olan damarın beslediği organ ile ilgili belirtiler (Örneğin bacak damar tıkanıklığında bacakta ağrı, soğuma, uyuşukluk ve güçsüzlük)
Kalp ve Damar Hastalığı Olan Bireylerin Dikkat Etmesi Gereken Konular Nelerdir?
Dengeli ve sağlıklı beslenin,
Her gün fiziksel aktivite yapın,
Tütün ve tütün ürünleri kullanmayın,
Alkolden uzak durun,
Kardiyovasküler riskinizi öğrenenin,
Kilo kontrolünüze dikkat edin ve kilolu olup olmadığınızı öğrenenin,
Tansiyonunuzu (kan basıncınızı) öğrenenin,
Kan şekerinizi öğrenenin,
Trigliserid ve kolesterol değerlerinizi öğrenenin.
Doktorunuzun sağlıklı yaşam önerilerine uyun.
"2022 yılında LBND Hastanesi kardiyoloji servisinde 2676, koroner yoğun bakımda 1834 hasta tedavi görmüştür"
2022 yılında Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Kardiyoloji Servisinde 2676, koroner yoğun bakım ünitesinde 1834 hasta tedavi görmüştür.
"KVC Servisinde 401 hasta, KVC yoğun bakımda 213 hasta tedavi görmüştür"
Kardiyovasküler Cerrahi Servisinde 401 hasta tedavi görürken Kardiyovasküler Cerrahi yoğun bakımında ise 213 hasta tedavi görmüştür. Koroner yoğun bakımda ve Kardiyovasküler Cerrahi yoğun bakımında ise 15 kişi, kardiyoloji servisinde ise 5 kişi hayatını kaybetmiştir.
2022 yılında toplam 2213 kişiye koroner anjiyografi, 696 hastaya stent, 160 hastaya elektrofizyolojik çalışma, 146 hastaya pil implantasyonu,128 kişiye periferik anjiyo, 401 kişiye girişimsel radyoloji, 20 kişiye tavi işlemi, 5808 kişiye eko işlemi, 2003 kişiye holter takılmış, 2828 kişiye ise efor testi yapılmıştır.
"2022 yılında yapılan açık kalp ameliyatlarından 1’i kalp nakli ameliyatı"
Kalp Damar Cerrahisinde ise 2022 yılında 153 kişiye açık kalp ameliyatı olmak üzere toplam 281 kişiye kalp ve damar ameliyatı yapılmıştır. 2022 yılında yapılan açık kalp ameliyatlarından 1’i kalp nakli ameliyatıdır. 2019 yılından beri toplamda 4 hastaya kalp nakli gerçekleştirilmiştir.
UNUTMAYIN! Kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin %80 i önlenebilir.
2. Tetanoz aşısı
3. Suçiçeği aşısı
4. HPV aşısı
5. Zoster aşısı
6. KKK aşısı
KKK aşısının önerildiği durum ve kişiler şunlardır;
7. Pnömokok aşısı
8. Hepatit A aşısı
9. HBV aşısı
10. Meningokok aşısı
11. HIB aşısı
Daha önceki immünizasyon durumuna bakılmaksızın; Hematopoietik kök hücre alıcılarında, transplantasyondan 6-12 ay sonra en az 4 hafta arayla 3 doz aşı uygulanmalıdır.
Splenektomiden 14 gün veya daha öncesinde tek doz yapılması önerilmektedir.
Ücretli olarak önerilir.
Mevsim geçişlerinde en iyi koruma sağlıklı beslenmektir. Mevsim geçişlerinin gün içinde dahi yaşanabildiği ülkemizde, bu durumdan en çok bebekler ve çocuklar etkileniyor. Özellikle bahar aylarında bu geçişlerin hızlı olması, hastalıklara karşı zayıf kalmamıza neden oluyor. Mevsim geçişleri ve sıcaklık değişimleri, her daim hastalıklara zemin hazırlar. Bu durum karşısında,henüz bağışıklığı gelişmemiş olan bebekler savunmasız kalırlar. Özellikle mevsim geçişlerinde alerjik hastalıklar ve astım artar. Grip ve kulak enfeksiyonları sık görülür.
Uzmanlar, mevsim geçişlerinde görülen rahatsızlıkları ve nedenlerini şöyle anlatıyor; “ ilkbaharda polenlerin heryere saçılması , sonbaharda rüzgarların artması allerjik alt yapıya sahip bünyesi olan bebeklerde ve çocuklarda ; astım , saman nezlesi , grip ve cilt lezyonları gibi klinik semptomların oluşmasına neden olmaktadır. Bu dönemde koruyucu ilaçların kullanılması , rüzgarlı ve yeşil alanlarda, tozlu zeminlerde bulunmamaya özen gösterilmesi gerekmektedir. Mevsim geçişleri ile birlikte sık görülen hastalıklardan biri de kulak enfeksiyonudur. Çocuklarda kulak ile boğaz arası östaki borusu daha kısa olduğundan, boğaz enfeksiyonu bile, rahatça kulağa atlayabilir. Kulak beyin ile yakın komşuluğu ve tedavi edilmediği taktirde işitme kaybı riski nedeniyle, dikkate değer önlemler almak gerekir. Odanın nemlendirilmesi, burnun gerektiğinde serum fizyolojiklerle açık tutulması ve boğaz enfeksiyonu durumunda kulakların incelenmesi, ihmal edilmemesi gereken, olası komplikasyonları azaltır.”
Mevsim geçişlerinde karşılaşılan bu durumdan korunmanın en iyi yolu ise bebekler için anne sütüdür. Uzmanlar, anne sütünün mevsim geçişlerinde en iyi koruyucu olduğunu üstüne basarak belirtiyor. Yaz mevsiminin bitmesiyle birlikte çocukların ve yetişkinlerin hastalıklara karşı dirençlerinin düşerek uyum problemleri yaşamaktadır ; mevsim değişikliklerinde , çocukların pamuklu ve sıcak tutan kalın giysileri giydirilmesi daha uygundur. Özellikle küçük bebeklerde ısı kaybının baş bölgesinde daha çok olduğunu için başlık kullanmakta fayda vardır .
Okula giden çocuklarda ise ter emen fanila ve uzun kollu elbiselerin tercih edilmesi , hastalıklara karşı korunmak açısından önemlidir, ayrıca dengeli beslenmeye ve proteinden zengin olan et, süt, yumurta gibi gıdaların alınmasına özen gösterilmesi gerekiyor. Havaların soğumasıyla birlikte özellikle bebeklerin hastalıklara karşı dirençleri düşüyor. Bebekler, mevsim geçişlerinde görülen hastalıklardan anne sütüyle korunabilir. Anne sütünde, mamalarda olmayan enfeksiyonlara karşı koruyucu bazı antikor ve hücreler var.
Daha büyük çocukların ise beslenme önemlidir, C vitamini bakımından zengin olan mevsiminde çıkan meyve ve sebzeleri tercih etmesi doğru olacaktır. Uzmanların birleştiği ortak payda , anne sütünün en iyi koruyucu olduğudur. Sağlıklı beslenmek ve mevsiminde sebzeleri tüketmek ve vitamin yönünden bol gıdalar almak, hastalıklara karşı en iyi korunma yöntemidir.
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Vehbi Altan Hipertansiyon ile ilgili merak edilenleri yanıtladı. Bunun yanı sıra son zamanlarda eczanelerde bulunamayan ilaçlarla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Soru: Hipertansiyon nedir? Nasıl Teşhis edilir?
Vehbi Altan: Hipertansiyon kan basıncının uygun ölçümler yapılması koşuluyla, tekrarlayıcı olarak belirlenen normal kabul edilen değer aralığının üzerinde seyretmesi durumudur. Tanı konulması ancak ve ancak kan basıncı değerinin dijital veya konvansiyonel bir cihazla ölçümü sonrası mümkündür. Ölçüm değişikliklerini minimuma düşürmek için tansiyon ölçümü en az 2 defa,5 dk oturur pozisyonda istirahat sonrası sırt desteklenmiş şekilde ve kol çıplak kalp seviyesinde yapılmalıdır. Uygun şekilde yapılmış ölçümlerde 60 yaş üzeri hastalarda sistolik 150,diastolik 90.60 yaş altı hastalarda sistolik 140 diastolik 90; JNC 8 önerilerine göre eşik değerler kabul edilmektedir. Bu değerlerin üzerindeki değerlerin belgelenmesiyle tanı konulmaktadır.
Soru: Hipertansiyon hastalığı bende var mı? Nasıl anlarım?
Vehbi Altan: Birçok kişide yaygın algı şöyledir ki hipertansiyonun vücutta doğrudan bir belirti vereceği beklenir. Baş ağrısı veya burun kanaması gibi. Bunlar elbette yüksek kan basıncına eşlik edebilir fakat asla olmazsa olmaz değildir. Birçok hastamızda tanı başka bir nedenle tarafımıza başvuruda rastgele ölçümle birlikte konulmaktadır. Bu nedenle erişkin nüfusun herhangi bir şikayet olsun veya olmasın belirli aralıklarla ölçüm yaptırması hastalığın tespit edilmesinde çok faydalıdır.
Soru: Eğer tedavi görmezsem nelerle karşılaşacağım?
Vehbi Altan: Hipertansiyon, eğer tedavi edilmezse; kalp krizi, inme, kalp yetersizliği, periferik vasküler hastalık, aort diseksiyonu(damarın yırtılması),atrial fibrilasyon (ritim bozukluğu) hipertansif retinopati, kronik böbrek hasarı gelişimine neden olabilecek bir risk faktörüdür.
Soru: Hipertansiyon tedavisi nasıl olur?
Vehbi Altan: Öncelikle Hipertansiyonun çeşidine karar verilir. Esansiyel hipertansiyon ve Sekonder Hipertansiyon şeklinde sınıflandırıyoruz. Tüm hipertansif hastaların yaklaşık %90 ı Esansiyel Hipertansiyondur.%10 ise sekonder hipertansiyon. Sekonder Hipertansiyon altta yatan başka bir hastalık nedeniyledir .Bu; doktorunuz tarafından ancak belli durumlar sağlandığında araştırılır. Bunlar;
1-Farklı sınıf üç adet yeterli dozda antihipertansif (biri diüretikler olmak üzere ) kullanımına rağmen kan basıncı düzenlenemeyen hastalar.
2- Tedaviyle iyi giderken kan basıncında ani yükselmeleri olan hastalar.
3- Ailede hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar gibi risk faktörleri ve obesitesi olmayıp 30 yaşından önce hipertansiyon tespit edilen hastalar.
4- İlaç gruplarından birinin (ACEİ,ARB)kullanımı sonrası böbrek fonksiyon testi olan kreatinin değerlerinde ciddi yükselme olan hastalar.
Eğer bir neden bulunursa altta yatan nedene yönelik özel tedavi uygulanır. Eğer bulunamazsa da Esansiyel hipertansiyon gibi tedavi edilir.
Soru: Eczanelerde bir sürü farklı çeşitte tansiyon ilacı var? Doktorum niye bana bu ilacı yazdı? şeklinde düşünüyorsanız...
Vehbi Altan: Doktorunuzun size başladığı ilaç GENELLİKLE gelişigüzel değildir. Eşlik eden bazı hastalıklarınız da varsa doktorunuz onlara da ek fayda sağlayacağını düşündüğünden kullandığınız ilacı yazmış olabilir. Veya ilaçların yan etki profillerini göz önüne alarak sizin için uygun olanın mevcut ilacınız olduğu için onu seçmiş olabilir. KESİNLİKLE doktorunuza danışmadan ilacınızı değiştirmeyiniz, doz değişikliği yapmayınız, yeni bir ilaç eklemeyiniz veya mevcut ilaçlarınızdan birini kesmeyiniz.
Soru: Eczacım bana doktorumun yazdığı ilacın piyasada bulunmadığını fakat İÇERİĞİ aynı olan başka bir ilacı verebileceğini söyledi. Ne yapmalıyım?
Vehbi Altan: Son dönemlerde birtakım nedenlerden dolayı piyasada bazı ilaçlar maalesef ki bulunamamaktadır. Eczacınız size İÇERİĞİ aynı ilacı vermekten bahsediyorsa ona güvenin. Çünkü ilacın etken maddesi doktorunuzun yazdığıyla bire bir aynıdır. Bu ilacı da doktorunuzun verdiği dozda güvenle kullanabilirsiniz.
Soru: Hipertansiyon hastaları nelere dikkat etmelidir?
Vehbi Altan: Verilen ilaçların düzenli ve zamanında alınması çok önemlidir. Kan basıncı takibinin düzenli olarak yapılması gerekir. Ne de olsa ilaç kullanıyorum diye düşünerek ölçüm yapmamak yanlıştır. Hipertansiyon hastalarının tuz kullanımlarını kısıtlamaları gerekir. Günlük 6 gramdan fazla tuz almamaları önerilir. Bu yüzden hazır gıda ve dışardan tüketilen yiyeceklere sınırlandırma getirilmesi gerekir. Haftada en az 3 gün 45 dk hızlı tempoda yürüyüş yapmak, fazla kiloların verilmesi, meyve sebzeden zengin diyet yapılması, sigara ve alkolün kesilmesi bu hastalarda önemlidir.
1)Grip nedir?
İnfluenza virusunun neden olduğu,burun,boğaz hatta akciğerin de etkilenebildiği hafif bulgulardan tutun da ölüme kadar götürebilen, aynı zamanda da önlenebilen bir hastalıktır.
2)Belirtiler nelerdir?
Ateş,baş ağrısı,burun akıntısı,boğaz ağrısı,öksürük,kırgınlık,güçsüzlük,eklem ağrısı,bulantı kusma,karın ağrısı,bazen de ishal dahi olabilir.Bunların hepsi birlikte olacak diye bir kaide yoktur.Birkaç tanesi de birlikte bulunabilir.
3)Grip nasıl bulaşır?
Damlacık yoluyla bulaşır.Düşünülenin aksine havayolu ile değil.Yaklaşık 1 metreden az mesafe yeterlidir.Hapşurma,esneme veya konuşma sırasında bu şekilde bulaşa neden olabilir.Bir başka bulaş yolu ise virüsün elle teması sonrasında elin ağız burun hatta göze götürülmesiyledir.
4)Toplumun ne kadar kısmı etkilenir?
ABD de yapılan araştırmalar doğrultusunda hersene gripten toplumun %8 i etkilenmektedir.Yaklaşık %3-11 arasında semptomları belirgin olan bir grup vardır.Hafif ve belirsiz semptomları olanlar da eklendiğinde oranın %10-25 arası olduğu tahmin edilmektedir.Dünyada ise her yıl yaklaşık 1 milyar kişi grip olmaktadır.
5)Hangi gruplar enfekte olmaya daha yatkındır?
Yapılan bir çalışmaya göre 18 yaş altındaki çocuklar,65 yaş üzeri erişkinlere göre yaklaşık 2 kat oranda enfekte olmaya yatkındırlar.
6)Nasıl tanı koymaktasınız?
Esas olarak yukarda bahsedilen klinik semptomların varlığıyla tanı konulur.Bazı özel testler de riskli grupta yapılabilir.
7)Toplumda gribe yakalanma sıklığının virusle bir ilgisi var mıdır?
Kesinlikle vardır.İnfluenza virusu antijenik drift ve şift dedigimiz bazı değişimler geçirir.Antijenik drift söz konusu olduğunda etkilenen nüfüs normal döneme kıyasla artış göstermekte ve epidemiler oluşmaktadır.Antijenik şift söz konusu olduğunda ise epidemiler veya pandemiler oluşmakta ve dünya üzerinde çok büyük populasyonlar bundan etkilenebilmektedir.
8)Hastalık semptomları bulaştan sonra ne zaman başlar?
Ortalama 2 gün;fakat 1-4 gün arası da olabilir.
9)Hastalığın bulaşıcılık periyodu nedir?
Grip sizde semptomlara yol açmadan bir gün öncesinden itibaren bulaşa yol açabilmektedir.Bununla
birlikte hastalık belirtileri başladıktan sonra 5-7 güne kadar bulaştırıcılık devam etmektedir.Bazı çoçuklar ve bağışıklıgı düşük olan bazı hasta grupları bu süreden daha uzun bulaştırıcılığa sahip olabilmektedir.
10)Grip nelere sebebiyet verebilir?Komplikasyonları nelerdir?
Bakteriyel pnömoni,kulak,sinus enfeksiyonları,altta yatan diabet ve astım gibi kronik hastalıkların kötüleşmesine neden olabilir.
11)Kimler Grip nedeniyle risk altındadır?
Yaş,özellikle <5 yaş çocuklar ve 65 > yaşlılar,diabet,kronik akciğer hastalığı (koah),Kalp yetmezliği,>40 paket yıl sigara hikayesi,Karaciğer yetmezliği,Dalagı olmayan hastalar(aspleni),immün sistemi zayıf olanlar (ilaç veya kronik hastalık nedeniyle),Gebeler ve doğum sonrası 2.hafta,sağlık çalışanları,Morbit obezler.
12)Kimler Grip aşısı yaptırmalıdır?
1-Bahsedilen riskli gruptaki erişkinler(aynı zamanda pnömokok aşısı zorunluluğu olan grup)
2-Gebeler ( 2 aşı zorunlu (Grip ve TdaP)
3-Sağlık çalışanları
4-İsteyen herkes
CDC/ACİP önerisi > 6ay herkişiye
13)Grip olmamak için neler yapmalıyız?
Gribi önlemenin bilinen en iyi yolu AŞI olmaktır.Aşının hastaneye yatışı hatta ölümün önüne geçtiği klinik çalışmalarla gösterilmiştir.Hastalanınca işe gitmemek,öksürük ve hapşurma esnasında agız ve burnun mendil ile kapatılması,mendil yoksa yere doğru yönelinmesi,alkollu jellerin ve mendillerin kullanımı,elin; burun agız ve göze götürülmesinden sakınılması işe yarayabilecek eylemlerdir.
14)Aşı yapmaya karar verdik,kaç çeşit aşı var?hangisini yaptırmalıyım?
Dünyada 3 tip aşı bulunmaktadır.Adamızda bulunan tek tip,inaktive influenza aşısı,quadrivalan formudur.Aşının içereceği influenza suşları WHO tarafından bir önceki yıl en sık rastlanan suşlara göre belirlenmektedir.Bizde bulunan quadrivalan aşı 2 A ve 2 B suşu içermektedir.(Trivalent aşı + B/Phuket/3073/2013-like strain)
15)Aşı ne zaman yapılmalı?
Ekimin son 2 haftasından Nisan ayına kadar yapılabilir.Tropik bölgelerde yıl boyu yapılabilir.
16)Grip nasıl tedavi edilir?
Hastamız eğer bahsedildiği üzere riskli grup içindeyse ve herşeye rağmen gribe yakalanmışsa antiviral tedavi başlanması gereklidir ve bu tedavinin semptomlar basladıktan sonra en kısa süre içerisinde başlanması gereklidir.48 saate kadar başlanması gerekir sürenin uzaması durumunda tedavinin etkinliği azalmaktadır.Riskli grupta tedavi tamamlandıktan sonrada aynı ilaca profilaktik(düşük)dozda devam ediyoruz. Diğer grupta ise semptomatik tedavi öneriyoruz.
17)Antibiyotik kullanmak işe yaramaz mı?
Antibiyotik bakteriyel enfeksiyonlar nedeniyle kullanılır.Viral kaynaklı bir enfeksiyonda antibiyotik kullanmak tedavinin aksine hastalığın gidişatini kötüleştirme olasılığına sahiptir.Aynı zamanda gereksiz antibiyotik kullanımı bakteriyel direnç gelişimine neden olmaktadır.
Dr Vehbi Altan
Dahiliye Uzmanı
Pedodonti (Çocuk Diş hekimliği), 0-13 yaş grubu çocukların süt ve daimi dişlerinin sağlıklı olarak korunmasını, çürük, travma, kalıtımsal ve benzeri etkenlerin bu dişlerde oluşturduğu sorunların giderilmesini amaçlayan bir anabilim dalı olduğunu söyleyen Dt. Fırat Körükçü, Süt dişleri toplam 20 tanedir. Süt dişlerinin birinci görevi çocuğun beslenmesini sağlamaktır. Ayrıca konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerinin varlığına bağlıdır.
Süt dişleri, kapladıkları alanı kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı diş için korumakta ve kalıcı diş sürerken ona rehberlik yapmaktadırlar. Süt dişi erken çekildiği zaman bu doğal yer tutuculuk fonksiyonu da ortadan kalkmakta olduğunun altını çizdi.
Çocuk diş hekimliğinin birinci amacı, dişsel sorunların oluşmasını engellemek olduğunu söyleyen Dt Fırat Körükçü önlemleri almak ve çocukları çürüksüz bir geleceğe yönlendirmek için bu amaçla uygulanan işlemlere de "Koruyucu Diş Hekimliği Uygulamaları" adı verildiğini söyledi.
Diş çürüğü, diş üzerindeki bakterilerin besinleri fermente etmesi sonucu üretilen asitlerle, diş sert dokularının yıkımı ile başlayan bir hastalıktır. Özellikle erken çocukluk döneminde, uyku sırasında biberon içine ballı, şekerli ya da bisküvili süt gibi gıdaların konulup çocuğa verilmesi, emziğin şekerli gıdalara batırılması sonucu küçük yaştaki çocuklarda görülen yaygın çürüklere biberon çürüğü dendiğini ve bu alışkanlıkların çocuklarımızın geleceği için zararlı olduğunu belirtti.