Sağlık Köşesi

  • 26 Mart 2024

    Ramazan’da sindirim problemi yaşamamak için öneriler.

    Ramazan ayında sahuru atlamak veya iftarda çok hızlı ve yağlı yiyecekler tüketmek sindirim sorunlarına yol açabiliyor. Yağlı ve hızlı yemek yemekle birlikte yüksek kalorinin boş mideye bir anda alınmasının hazımsızlık, şişkinlik gibi sindirim problemlerinin yaşanmasına neden olur.Ramazan ayında sindirim problemi yaşamamak için önemli öneriler.

    İftarınızı açarken 2 bardak oda ısısında su ile 4-5 zeytin veya 1-2 hurma tüketin. Bu sayede kan şekeriniz yavaş yavaş yükselmeye ve vücudun sıvı dengesi sağlanmaya başlar.
    Sindirim için en önemli kural iftarınızı ikiye bölün. Önce başlangıç sonra ana yemek tüketin.
    Başlangıç menüsünde sindirimi kolay besinler olmalı. Örneğin 1 kâse çorba, 4-5 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze yemeği ile 1 dilim tam buğday ekmeği tüketilebilir.
    Başlangıç menüsü ile ana yemek arasında 15 dakika dinlenilmeli ve bu sayede başlangıç menüsünde tüketilen besinlerin sindirimine zaman tanınmalı.
    Ana yemekte ise mutlaka et, tavuk, balık, kurubaklagiller gibi protein içeriği yüksek besinler tüketilmeli. Bu sayede vücudun protein ihtiyacı karşılanmalı.
    Ramazan ayı birlik ve beraberlik ayıdır. İftar ve sahur yapılırken sohbet ederek yemekler yavaş tüketilmeli ve iftar sofrasında uzun kalmaya özen gösterilmeli.
    İftar 1-2 saat sonrasında vücudun kan şekerini dengeleyerek tatlı ihtiyacını kesen, vitamin deposu meyve tüketimi mutlaka olmalı. Meyve ile kefir tüketerek sindirim sisteminize katkı sağlayabilirsiniz.
    Sindirim problemi yaşamamak için siyah çay yerine 1 fincan rezene, nane, zencefil çayı tüketilebilir.

  • 8 Kasım 2023

    DÜNYA AKCİĞER KANSERİ FARKINDALIK AYI

    01–30 Kasım boyunca akciğer kanseri hastalığın riskini azaltma ve tedavi ile ilgili bilgi sahibi olunabilmesi amacıyla Dünya Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı olarak kabul edilmektedir.

    Akciğer kanseri, özellikle 20. yüzyılın başlarında nadir görülen bir hastalık olarak görülmüştür. Daha sonra sigara içimi ile birlikte yeni olgularının sayısı giderek artmasıyla dünyada en yaygın kanser türü haline gelmiştir. Bununla birlikte Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre akciğer kanserleri dünyada kanser ölümlerinin % 17.8’ini oluşturmaktadır. Dünya genelinde erkekler arasında en sık görülen kanser türü akciğer kanseri, kadınlarda 3. sırada yer almaktadır. Dünyada 2020 yılında 2.2 milyon yeni vakanın ortaya çıktığı ve akciğer kanserine bağlı 1.8 milyon ölümün gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Ülkemizde ise Akciğer kanseri erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türüdür.

    Akciğer Kanseri Risk Faktörleri

    Tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı akciğer kanserlerinin yaklaşık %90'ını oluşmaktadır. Bundan dolayı sigara içiminin önlenmesiyle akciğer kanseri tanısının %90'a kadar önlenebileceği tahmin edilmektedir. Akciğer kanseri için diğer risk faktörleri arasında; pasif içicilik (sigara), akciğer kanseri yönünden aile öyküsünün varlığı, bazı vitaminler, radon/asbest gibi kimyasallara maruziyet, arsenik gibi endüstriyel ürünlere maruziyet, radyasyon maruziyeti, bazı organik kimyasallar, hava kirliliği, HIV enfeksiyonu ve tüberküloz yer almaktadır. Bu etkenlerden bazısı kaçınılabilir risk faktörleri (tütün ve tütün ürünleri kullanımı gibi) iken bazısı değiştirilemez risk faktörüdür (ailesel akciğer kanseri öyküsünün varlığı gibi).

    Erken Tanı

    Kanserin erken evrede iken tespiti, başarılı bir şekilde tedavi edilme olasılığını arttırır.

    Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir?

    Genellikle Akciğer kanserinin neden olduğu bulgu ve şikâyetlerin oluşumu için birkaç yıl geçer ve hastalık ileri evreye gelinceye kadar fark edilemeyebilir. Başka bir rahatsızlık ya da kontrol için çekilen akciğer grafisinde görülebilir.
    Akciğer kanseri tanısı konulan hastalarda belirtiler tümörün akciğer içindeki yerleşimine, büyüklüğüne, yayılım yerine ve yayılma derecesine bağlı olarak çeşitlilik gösterir.

    Tümörün kendisinin ve göğüs içi yayılımının yol açtığı, en sık izlenen belirtiler:
    •     Geçmeyen veya giderek kötüleşen öksürük
    •     Öksürürken kan veya kanlı balgam çıkarmak
    •     Derin nefes alırken, öksürürken veya gülerken kötüleşen göğüs ağrısı
    •     İştahsızlık, halsizlik, yorgunluk ve kilo kaybı
    •     Ses kısıklığı
    •     Nefes darlığı
    •     Sürekli tekrarlayan veya geçmeyen bronşit ve/veya zatürre gibi akciğer enfeksiyonları

    Tanı Nasıl Konulur?

    Akciğer kanserinin tanı ve evrelemeye yönelik testleri genellikle aynı zaman diliminde yapılır. Düz akciğer röntgenleri ile akciğerde kitle tespit edilen hastalarda öncelikle bilgisayarlı tomografi çekilir. Elde edilen üç boyutlu görüntü ile kitleye nasıl ulaşılabileceğine karar verilir. Hastadan ya tomografi rehberliğinde ya da bronkoskopi dediğimiz ince bükülebilir bir tüple akciğerine ulaşılarak iğneyle parça alınır. Bu işleme biyopsi adı verilir. Gerekli görüldüğü takdirde farklı görüntüleme tetkikleri de yapılabilir. Tanı konulduktan sonra, kanser hücrelerinin vücudun diğer kısımlarına yayılıp yayılmadığını tespit etmek için testler yapılır.

    Tedavi

    Hastadan hastaya farklılaşabilmekle birlikte tedavi kararında; hastalığın yeri, evresi, hastanın yaşı ve diğer sağlık sorunlarının varlığı gibi birden fazla faktör etkilidir. Multidisipliner bir çalışma gerektiren bu tedaviler; cerrahi, hedefe yönelik tedaviler, radyoterapi, kemoterapi gibi farklı seçenekleri içermektedir.

    Unutmayın! Erken fark ederseniz, çok şey fark edersiniz.

  • 11 Nisan 2023

    "KALP SAĞLIĞI HAFTASI"

     

    Unutmayın! Kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin %80 i önlenebilir"

    "2022 yılında yapılan açık kalp ameliyatlarından 1’i kalp nakli ameliyatı"

    Kalp ve Damar Hastalıkları” dünyada ve ülkemizde hayatı tehdit eden hastalıkların başında yer almaktadır.

    “Kalp ve Damar Hastalıklarına” dikkat çekmek ve toplumsal bilinç oluşturmak maksadıyla Nisan ayının ikinci haftası “Kalp Sağlığı Haftası” olarak belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her 3 kişiden birinin ölüm sebebini kardiyovasküler (kalp ve damar) hastalıkları oluşturmaktadır. 

    Kalp ve damar (kardiyovasküler) hastalıkların büyük bir kısmı risk oluşturan etmenlerle mücadele edilerek önlenebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü kişilerin hayat tarzlarında yapacakları değişiklikler ve düzenlemelerle kardiyovasküler hastalıklardan dolayı oluşan ölümlerin 80%’inin engellenebileceğin altını çizmektedir. 

    Kalp ve Damar Hastalıkları Nedir?

    Kalp ve damar hastalıkları, arterler ve damarlarda (kalp ve dolaşım sistemi) görülebilecek herhangi bir hastalığını içeren geniş bir terimdir. Koroner damarlarda, kalpten vücuda kan dağıtan ana aort damarlarda ve dallarında zaman içinde oluşan yağ plaklarına bağlı tıkanmaları sonucu ortaya çıkan hastalıklara kalp ve damar hastalıkları denir.

    Kalp ve Damar Hastalıklarının Nedenleri Nelerdir?

    Kalp ve damar (kardiyovasküler) hastalıkların pek çok sebebi olmakla birlikte kardiyovasküler hastalıkların 80%’i tütün ve tütün ürünleri kullanımı, sağlıksız beslenme ve fiziksel hareketsizlik gibi kontrol edilebilen ve engellenebilen risk faktörlerinden oluşmaktadır. Bunlarla birlikte yüksek kan basıncı, yüksek kan şekeri, yüksek kan kolesterolü, ailede kalp hastalığına yatkınlık ve obezite de kardiyovasküler hastalıklar için risk faktörleridir.

    Kalp ve Damar Hastalıklarında En Sık Rastlanan Belirtileri Nelerdir?

    Göğüs ağrısı (Angina Pektoris)

    Nefes darlığı

    Çarpıntı

    Bayılma

    Tıkalı olan damarın beslediği organ ile ilgili belirtiler (Örneğin bacak damar tıkanıklığında bacakta ağrı, soğuma, uyuşukluk ve güçsüzlük)

    Kalp ve Damar Hastalığı Olan Bireylerin Dikkat Etmesi Gereken Konular Nelerdir?

    Dengeli ve sağlıklı beslenin,

    Her gün fiziksel aktivite yapın,

    Tütün ve tütün ürünleri kullanmayın,

    Alkolden uzak durun,

    Kardiyovasküler riskinizi öğrenenin,

    Kilo kontrolünüze dikkat edin ve kilolu olup olmadığınızı öğrenenin,

    Tansiyonunuzu (kan basıncınızı) öğrenenin,

    Kan şekerinizi öğrenenin,

    Trigliserid ve kolesterol değerlerinizi öğrenenin.

    Doktorunuzun sağlıklı yaşam önerilerine uyun.

    "2022 yılında LBND Hastanesi kardiyoloji servisinde 2676, koroner yoğun bakımda 1834 hasta tedavi görmüştür"

    2022 yılında Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Kardiyoloji Servisinde 2676, koroner yoğun bakım ünitesinde 1834 hasta tedavi görmüştür.

    "KVC Servisinde 401 hasta, KVC yoğun bakımda 213 hasta tedavi görmüştür"

    Kardiyovasküler Cerrahi Servisinde 401 hasta tedavi görürken Kardiyovasküler Cerrahi yoğun bakımında ise 213 hasta tedavi görmüştür. Koroner yoğun bakımda ve Kardiyovasküler Cerrahi yoğun bakımında ise 15 kişi, kardiyoloji servisinde ise 5 kişi hayatını kaybetmiştir.

    2022 yılında toplam 2213 kişiye koroner anjiyografi, 696 hastaya stent, 160 hastaya elektrofizyolojik çalışma, 146 hastaya pil implantasyonu,128 kişiye periferik anjiyo, 401 kişiye girişimsel radyoloji, 20 kişiye tavi işlemi, 5808 kişiye eko işlemi, 2003 kişiye holter takılmış, 2828 kişiye ise efor testi yapılmıştır. 

    "2022 yılında yapılan açık kalp ameliyatlarından 1’i kalp nakli ameliyatı"

    Kalp Damar Cerrahisinde ise 2022 yılında 153 kişiye açık kalp ameliyatı olmak üzere toplam 281 kişiye kalp ve damar ameliyatı yapılmıştır. 2022 yılında yapılan açık kalp ameliyatlarından 1’i kalp nakli ameliyatıdır. 2019 yılından beri toplamda 4 hastaya kalp nakli gerçekleştirilmiştir. 

    UNUTMAYIN! Kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin %80 i önlenebilir.

  • 3 Ekim 2022

    ERİŞKİN AŞILAMA REHBERİ

    1. Grip (İnfluenza) Aşısı
    • 5 yaşından küçük (özellikle 2 yaş altı) çocuklar (6. aydan itibaren)
    • 50 yaşından büyük erişkinler
    • Gebeler (her döneminde yapılabilir, kontrendikasyon yoktur)
    • Bakım evinde yaşayanlar
    • Kronik pulmoner hastalık (astım, kronik obstruktif akciğer hastalığı, kistik fibrozis), – Kardiyovasküler (tek başına hipertansiyon hariç) hastalık  – Böbrek hastalığı – Karaciğer hastalığı – Kan hastalıkları (orak hücreli anemi dahil)  – Endokrin hastalık (diabetes mellitus gibi)   – Metabolik hastalık (genetik metabolik hastalıklar gibi)
    • Nörolojik veya nöro-gelişimsel bozukluğu olanlar (beyin, spinal kord, periferik sinir ve kas hastalıkları, serebral palsi, epilepsi, inme, mental retardasyon, büyüme-gelişme geriliği, musküler distrofi, spinal kord hasarı dahil)
    • Hastalık veya ilaca bağlı olarak bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (kanser, uzun süreli steroid kullanımı, HIV gibi)
    • 19 yaşından küçük olup uzun süredir aspirin tedavisi alanlar
    • Morbid obezler (Vücut kitle indeksi >40)
    • Sağlık çalışanları
    • Grip açısından riskli grupta tanımlanan kişilere bakım verenler ve aynı evde yaşayanlar (çocuklar dahil)
    • Risk grubundaki kişilere ücretsiz önerilir.

    2. Tetanoz aşısı

    • Erişkinler için primer aşılama üç dozdur: Dört hafta ara ile iki doz, ikinci dozdan 6–12 ay sonra üçüncü doz Td aşısı yapılmalıdır.
    • Antitoksin düzeyi zamanla azaldığı için primer aşılama serisini tamamlamış olan erişkinlerin her 10 yılda bir Td rapeli ile aşılanması ve bu rapellerden birinin Tdap olması önerilir.
    • Önceden Tdap uygulanmamış olan veya önceki aşı durumu bilinmeyen tüm erişkinlere Tdap uygulanır.
    • Td aşısı ile primer üç doz tetanoz aşılama şemasını tamamlamamış olan kişilere Tdap ile aşı başlanabilir veya eksik kalan aşı dozları tamamlanır.
    • Doğurganlık çağında (15–49 yaş) Tablo 1'de belirtildiği şekilde 5 doz Td uygulanmış olan kadınların da 10 yıl aralıklarla Td aşılamasına devam edilir.
    • Gebelere de önceki Td veya Tdap aşı durumlarına bakılmaksızın her gebelikte Tdap yapılması önerilmektedir.
    • Sağlık çalışanlarına da Tdap önerilmektedir.
    • Aşının herkese ücretsiz yapılması önerilmektedir

    3. Suçiçeği aşısı

    • Yüksek riskli kişilerle yakın temas (sağlık personeli, immunkompromize bireylerin aile temaslıları)
    • Bulaş ve temas için riskli olanlar (kreş personeli, askeri personel ve öğretmenler , gebelik öncesi )
    • Ücretli olarak önerilmelidir.

     

    4.   HPV aşısı

    • HPV aşıları 9-13 yaş arası kız ve erkek çocuklarına uygulanmalıdır. Kızlarda üst sınır 26 yaş, erkeklerde ise 21 yaştır.
    • Seksüel aktivite başlamadan HPV aşı şemasının tamamlanması etkinliği açısından önemlidir.
    • HPV ile enfekte olmayan seksüel aktif kadınlar aşıdan tam yarar görürler.
    • Cinsiyete bakılmaksızın 15 yaş altında 2 doz aşı şeması (5 ay ara ile iki doz), 15 yaş üstünde ise 3 doz şeması (0, 1-2, 6 ay) önerilmektedir.
    • Aşı farklı HPV tiplerine karşı bağışıklık sağlayabileceğinden genital siğilleri, anormal smear testi ya da HPV DNA testi pozitif olan kadınlara da aşı uygulanması tavsiye edilmektedir.
    • Kız çocuklarına ücretsiz erkek çocuklarına ücretli olarak önerilir.

     

    5. Zoster aşısı

    • 50 yaş üzerindeki bireylere ücretli olarak önerilmelidir.
    • Kronik hastalığı olanlar (KBY, diabetes mellitus, romatoid  artrit,  KOAH)  huzurevinde kalanlar  zona  açısından  artmış  riske  sahip  olacaklarından  aşılanması önerilmektedir.

     

    6. KKK aşısı

    • ay ve 6. Yaşta uygulanır.
    • Hiv pozitif hastalara CD4 sayısı 200 üstü ise ücretsiz önerilmelidir.
    • Ücretsiz uygulanır

    KKK aşısının önerildiği durum ve kişiler şunlardır;

    • Yakın zamandakızamık, kızamıkçık veya kabakulağa maruz kalma ya da salgın durumu
    • Bir sağlık kuruluşunda ya da bakım evinde çalışma
    • Yüksek öğrenim kurumlarında eğitim görme
    • Temas riskinin yüksek olduğu uluslararası seyahat planlama

     

    7. Pnömokok aşısı

    • Risk grupları;
      • Kronik pulmoner hastalık (astım dışında)
      • Kronik kardiyovasküler hastalık
      • Diabetes mellitus
      • Kronik böbrek hastalığı veya nefrotik sendrom
      • Kronik karaciğer hastalığı veya siroz
      • Fonksiyonel veya anatomik aspleni (Örn. Orak hücreli hastalık veya splenektomi) (Eğer elektif splenektomi planlandı ise cerrahiden en az iki hafta öncesinde aşılanmalıdır)
      • İmmünsupresif hastalıklar
      • Alkolizm
      • Koklear implantlar
      • Beyin-omurilik sıvısı (BOS)kaçakları
      • HIV tanısı alan hasta
      • Bakım evinde kalan kişiler
      • Lösemi, Hodgkin  hastalığı,  multiple  myelom    gibi    hematolojik hastalıklar
      • Yaygın malignite
      • Uzun süreli immün supresif tedavi
      • Solid organ nakli
    • Her iki tip aşı da  0,5 ml IM olarak  uygulanır. Erişkinlerde konjuge   ve polisakkarit aşının her ikisinin de yapılması önerilir. Risk grupları ve yaşlara KPA için özel riskli gruplarda PPA ile ardışık olarak ücretsiz uygulanması önerilir.

     

    8. Hepatit A aşısı

    • 12-23 ay arasındaki tüm çocuklara
    • Orta ya da yüksek prevalanslı ülkelere seyahat eden 2-18 yaş arası çocuk ve yetişkinlere
    • Homoseksüellere
    • İlaç bağımlılarına
    • Pıhtılaşma faktör konsantreleri kullananlara
    • Kronik karaciğer hastalığı olanlara
    • Evlat edinenlere ya da çocuk bakım evlerinde çalışanlara
    • Laboratuvarda direkt virüsle çalışan personel
    • Ücretsiz olarak önerilir

     

    9. HBV aşısı

    • Bebeklere ilk doz hepatit B aşısı doğumda yaptırmalı ve 6 aylıkken tamamlamalıdır
    • Henüz aşılanmamış olan 19 yaşından küçük tüm çocuklar ve gençler de aşılanmalıdır
    • Seks partnerleri Hepatit B olan kişiler
    • Uzun süreli tek e��li ilişki içinde olmayan cinsel açıdan aktif kişiler
    • Cinsel yolla bulaşan bir hastalık için değerlendirme veya tedavi isteyen kişiler
    • Diğer erkeklerle cinsel ilişkide bulunan erkekler
    • Damar içi ilaç bağımlıları
    • Hepatit B virüsü pozitif biriyle evde temasta bulunan kişiler
    • Sağlık ve kamu güvenliği çalışanları kan veya vücut sıvılarına maruz kalma riski altında olanlar
    • Gelişimsel engelli insanlar için tesis sakinleri ve tesis personeli
    • Rehabilitasyon tesislerindeki kişiler
    • Cinsel saldırı veya istismar mağdurları
    • Hepatit B oranlarının arttığı bölgelere seyahat edenler
    • Kronik karaciğer hastalığı, böbrek hastalığı, HIV enfeksiyonu veya şeker hastalığı olan kişiler
    • Hepatit B'den korunmak isteyen herkes
    • (Diğer aşılarla aynı zamanda hepatit B aşısı yaptırmanın bilinen bir riski yoktur)
    • Ücretsiz olarak önerilir

    10. Meningokok aşısı

    • Meningokok aşısı 6-12 haftalık bebeklerde 0.2.12. aylarda kullanılır.
    • 1 yaş ve üzeri çocuklarda tek doz
    • Erişkinde tek doz (Beş yıl koruyucu)
    • Türkiye 'de 5 suş hastalık yapıyor.(A,C,W,Y)
    • Pahalı bir aşı uygulamasıdır.
    • Risk gruplarına ücretli önerilir.
    • Meningokok aşısının önerildiği durum ve kişiler şunlardır:
      • Anatomik veya fonksiyonel aspleni
      • Geç kompleman (C5-9) komponent  yetmezlikleri
      • Bakımevlerinde yaşayan kişiler
      • Yurtta kalanöğrenciler
      • Rutin olarak N.meningitis suşları ile karşılaşan laboratuvar çalışanları
      • Askeri personel
      • Meningokokal hastalığın  hiperendemik  veya  epidemik  olduğuülkelerde yaşayan veya o bölgeye (Örn. kuru  sezonda -Aralık ile Haziran ayları arasında-“Menenjit kuşağı" olarak adlandırılan sahra altı Afrika gibi) seyahat edecek kişilere  (öz. bölgesel  populasyonla  temasları  uzun  sürecekse)  aşı önerilir.

    11. HIB aşısı

    Daha önceki immünizasyon durumuna bakılmaksızın; Hematopoietik kök hücre alıcılarında, transplantasyondan 6-12 ay sonra en az 4 hafta arayla 3 doz aşı uygulanmalıdır.

    Splenektomiden 14 gün veya daha öncesinde tek doz yapılması önerilmektedir.

    Ücretli olarak önerilir.



  • 5 Mayıs 2022

    MEVSİM GEÇİŞLERİNDE BEBEK SAĞLIĞI

     

    Mevsim geçişlerinde en iyi koruma sağlıklı beslenmektir. Mevsim geçişlerinin gün içinde dahi yaşanabildiği ülkemizde, bu durumdan en çok bebekler ve çocuklar etkileniyor. Özellikle bahar aylarında bu geçişlerin hızlı olması, hastalıklara karşı zayıf kalmamıza neden oluyor. Mevsim geçişleri ve sıcaklık değişimleri, her daim hastalıklara zemin hazırlar. Bu durum karşısında,henüz bağışıklığı gelişmemiş olan bebekler savunmasız kalırlar. Özellikle mevsim geçişlerinde alerjik hastalıklar ve astım artar. Grip ve kulak enfeksiyonları sık görülür.

    Uzmanlar, mevsim geçişlerinde görülen rahatsızlıkları ve nedenlerini şöyle anlatıyor; “ ilkbaharda polenlerin heryere saçılması , sonbaharda rüzgarların artması allerjik alt yapıya sahip bünyesi olan bebeklerde ve çocuklarda ; astım , saman nezlesi , grip ve cilt lezyonları gibi klinik semptomların oluşmasına neden olmaktadır. Bu dönemde koruyucu ilaçların kullanılması , rüzgarlı ve yeşil alanlarda, tozlu zeminlerde bulunmamaya özen gösterilmesi gerekmektedir. Mevsim geçişleri ile birlikte sık görülen hastalıklardan biri de kulak enfeksiyonudur. Çocuklarda kulak ile boğaz arası östaki borusu daha kısa olduğundan, boğaz enfeksiyonu bile, rahatça kulağa atlayabilir. Kulak beyin ile yakın komşuluğu ve tedavi edilmediği taktirde işitme kaybı riski nedeniyle, dikkate değer önlemler almak gerekir. Odanın nemlendirilmesi, burnun gerektiğinde serum fizyolojiklerle açık tutulması ve boğaz enfeksiyonu durumunda kulakların incelenmesi, ihmal edilmemesi gereken, olası komplikasyonları azaltır.”

    Mevsim geçişlerinde karşılaşılan bu durumdan korunmanın en iyi yolu ise bebekler için anne sütüdür. Uzmanlar, anne sütünün mevsim geçişlerinde en iyi koruyucu olduğunu üstüne basarak belirtiyor. Yaz mevsiminin bitmesiyle birlikte çocukların ve yetişkinlerin hastalıklara karşı dirençlerinin düşerek uyum problemleri yaşamaktadır ; mevsim değişikliklerinde , çocukların pamuklu ve sıcak tutan kalın giysileri giydirilmesi daha uygundur. Özellikle küçük bebeklerde ısı kaybının baş bölgesinde daha çok olduğunu için başlık kullanmakta fayda vardır . 

    Okula giden çocuklarda ise ter emen fanila ve uzun kollu elbiselerin tercih edilmesi , hastalıklara karşı korunmak açısından önemlidir, ayrıca dengeli beslenmeye ve proteinden zengin olan et, süt, yumurta gibi gıdaların alınmasına özen gösterilmesi gerekiyor. Havaların soğumasıyla birlikte özellikle bebeklerin hastalıklara karşı dirençleri düşüyor. Bebekler, mevsim geçişlerinde görülen hastalıklardan anne sütüyle korunabilir. Anne sütünde, mamalarda olmayan enfeksiyonlara karşı koruyucu bazı antikor ve hücreler var. 

    Daha büyük çocukların ise beslenme önemlidir, C vitamini bakımından zengin olan mevsiminde çıkan meyve ve sebzeleri tercih etmesi doğru olacaktır. Uzmanların birleştiği ortak payda , anne sütünün en iyi koruyucu olduğudur. Sağlıklı beslenmek ve mevsiminde sebzeleri tüketmek ve vitamin yönünden bol gıdalar almak, hastalıklara karşı en iyi korunma yöntemidir.

  • 1 Şubat 2020

    Hipertansiyon

    İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Vehbi Altan Hipertansiyon ile ilgili merak edilenleri yanıtladı. Bunun yanı sıra son zamanlarda eczanelerde bulunamayan ilaçlarla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

    Soru: Hipertansiyon nedir? Nasıl Teşhis edilir?

    Vehbi Altan: Hipertansiyon kan basıncının uygun ölçümler yapılması koşuluyla, tekrarlayıcı olarak belirlenen normal kabul edilen değer aralığının üzerinde seyretmesi durumudur. Tanı konulması ancak ve ancak kan basıncı değerinin dijital veya konvansiyonel bir cihazla ölçümü sonrası mümkündür. Ölçüm değişikliklerini minimuma düşürmek için tansiyon ölçümü en az 2 defa,5 dk oturur pozisyonda istirahat sonrası sırt desteklenmiş şekilde ve kol çıplak kalp seviyesinde yapılmalıdır. Uygun şekilde yapılmış ölçümlerde 60 yaş üzeri hastalarda sistolik 150,diastolik 90.60 yaş altı hastalarda sistolik 140 diastolik 90; JNC 8 önerilerine göre eşik değerler kabul edilmektedir. Bu değerlerin üzerindeki değerlerin belgelenmesiyle tanı konulmaktadır.

    Soru: Hipertansiyon hastalığı bende var mı? Nasıl anlarım?
    Vehbi Altan: Birçok kişide yaygın algı şöyledir ki hipertansiyonun vücutta doğrudan bir belirti vereceği beklenir. Baş ağrısı veya burun kanaması gibi. Bunlar elbette yüksek kan basıncına eşlik edebilir fakat asla olmazsa olmaz değildir. Birçok hastamızda tanı başka bir nedenle tarafımıza başvuruda rastgele  ölçümle birlikte konulmaktadır. Bu nedenle erişkin nüfusun herhangi bir şikayet olsun veya olmasın belirli aralıklarla ölçüm yaptırması hastalığın tespit edilmesinde çok faydalıdır.

    Soru: Eğer tedavi görmezsem nelerle karşılaşacağım?
    Vehbi Altan: Hipertansiyon, eğer tedavi edilmezse; kalp krizi, inme, kalp yetersizliği, periferik vasküler hastalık, aort diseksiyonu(damarın yırtılması),atrial fibrilasyon (ritim bozukluğu) hipertansif retinopati, kronik böbrek hasarı gelişimine neden olabilecek bir risk faktörüdür.

    Soru: Hipertansiyon tedavisi nasıl olur?
    Vehbi Altan: Öncelikle Hipertansiyonun çeşidine karar verilir. Esansiyel hipertansiyon ve Sekonder Hipertansiyon şeklinde sınıflandırıyoruz. Tüm hipertansif hastaların yaklaşık %90 ı Esansiyel Hipertansiyondur.%10 ise sekonder hipertansiyon. Sekonder Hipertansiyon altta yatan başka bir hastalık nedeniyledir .Bu; doktorunuz tarafından ancak belli durumlar sağlandığında araştırılır. Bunlar;

    1-Farklı sınıf üç adet yeterli dozda antihipertansif (biri diüretikler olmak üzere ) kullanımına rağmen kan basıncı düzenlenemeyen hastalar.
    2- Tedaviyle iyi giderken kan basıncında ani yükselmeleri olan hastalar.
    3- Ailede hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar gibi risk faktörleri ve obesitesi olmayıp 30 yaşından önce hipertansiyon tespit edilen hastalar.
    4- İlaç gruplarından birinin (ACEİ,ARB)kullanımı sonrası böbrek fonksiyon testi olan kreatinin değerlerinde ciddi yükselme olan hastalar.
    Eğer bir neden bulunursa altta yatan nedene yönelik özel tedavi uygulanır. Eğer bulunamazsa da Esansiyel hipertansiyon gibi tedavi edilir.

    Soru: Eczanelerde bir sürü farklı çeşitte tansiyon ilacı var? Doktorum niye bana bu ilacı yazdı? şeklinde düşünüyorsanız...
    Vehbi Altan: Doktorunuzun size başladığı ilaç GENELLİKLE  gelişigüzel değildir. Eşlik eden bazı hastalıklarınız da varsa doktorunuz onlara da ek fayda sağlayacağını düşündüğünden kullandığınız ilacı yazmış olabilir. Veya ilaçların yan etki profillerini göz önüne alarak sizin için uygun olanın mevcut ilacınız olduğu için onu seçmiş olabilir. KESİNLİKLE doktorunuza danışmadan ilacınızı değiştirmeyiniz, doz değişikliği yapmayınız, yeni bir ilaç eklemeyiniz veya mevcut ilaçlarınızdan birini kesmeyiniz.

    Soru: Eczacım bana doktorumun yazdığı ilacın piyasada bulunmadığını fakat İÇERİĞİ aynı olan başka bir ilacı verebileceğini söyledi. Ne yapmalıyım?
    Vehbi Altan: Son dönemlerde birtakım nedenlerden dolayı piyasada bazı ilaçlar maalesef ki bulunamamaktadır. Eczacınız size İÇERİĞİ aynı ilacı vermekten bahsediyorsa ona güvenin. Çünkü ilacın etken maddesi doktorunuzun yazdığıyla bire bir aynıdır. Bu ilacı da doktorunuzun verdiği dozda güvenle kullanabilirsiniz.

    Soru: Hipertansiyon hastaları nelere dikkat etmelidir?
    Vehbi Altan: Verilen ilaçların düzenli ve zamanında alınması çok önemlidir. Kan basıncı takibinin düzenli olarak yapılması gerekir. Ne de olsa ilaç kullanıyorum diye düşünerek ölçüm yapmamak yanlıştır. Hipertansiyon hastalarının tuz kullanımlarını kısıtlamaları gerekir. Günlük  6 gramdan fazla tuz almamaları önerilir. Bu yüzden hazır gıda ve dışardan tüketilen yiyeceklere sınırlandırma getirilmesi gerekir. Haftada en az 3 gün 45 dk hızlı tempoda yürüyüş yapmak, fazla kiloların verilmesi, meyve sebzeden zengin diyet yapılması, sigara ve alkolün kesilmesi bu hastalarda önemlidir.

  • 20 Ekim 2019

    Grip Hakkında Genel Bilgi

     

    1)Grip nedir?

    İnfluenza virusunun neden olduğu,burun,boğaz hatta akciğerin de etkilenebildiği hafif bulgulardan tutun da ölüme kadar götürebilen, aynı zamanda da önlenebilen bir hastalıktır.

    2)Belirtiler nelerdir?

    Ateş,baş ağrısı,burun akıntısı,boğaz ağrısı,öksürük,kırgınlık,güçsüzlük,eklem ağrısı,bulantı kusma,karın ağrısı,bazen de ishal dahi olabilir.Bunların hepsi birlikte olacak diye bir kaide yoktur.Birkaç tanesi de birlikte bulunabilir.

    3)Grip nasıl bulaşır?

    Damlacık yoluyla bulaşır.Düşünülenin aksine havayolu ile değil.Yaklaşık 1 metreden az mesafe yeterlidir.Hapşurma,esneme veya konuşma sırasında bu şekilde bulaşa neden olabilir.Bir başka bulaş yolu ise virüsün elle teması sonrasında elin ağız burun hatta göze götürülmesiyledir.

    4)Toplumun ne kadar kısmı etkilenir?

    ABD de yapılan araştırmalar doğrultusunda hersene gripten toplumun %8 i etkilenmektedir.Yaklaşık %3-11 arasında semptomları belirgin olan bir grup vardır.Hafif ve belirsiz semptomları olanlar da eklendiğinde oranın %10-25 arası olduğu tahmin edilmektedir.Dünyada ise her yıl yaklaşık 1 milyar kişi grip olmaktadır.

    5)Hangi gruplar enfekte olmaya daha yatkındır?

    Yapılan bir çalışmaya göre 18 yaş altındaki çocuklar,65 yaş üzeri erişkinlere göre yaklaşık 2 kat oranda enfekte olmaya yatkındırlar.

    6)Nasıl tanı koymaktasınız?

    Esas olarak yukarda bahsedilen klinik semptomların varlığıyla tanı konulur.Bazı özel testler de riskli grupta yapılabilir.

    7)Toplumda gribe yakalanma sıklığının virusle bir ilgisi var mıdır?

    Kesinlikle vardır.İnfluenza virusu antijenik drift ve şift dedigimiz bazı değişimler geçirir.Antijenik drift söz konusu olduğunda etkilenen nüfüs normal döneme kıyasla artış göstermekte ve epidemiler oluşmaktadır.Antijenik şift söz konusu olduğunda ise epidemiler veya pandemiler oluşmakta ve dünya üzerinde çok büyük populasyonlar bundan etkilenebilmektedir.

    8)Hastalık semptomları bulaştan sonra ne zaman başlar?

    Ortalama 2 gün;fakat 1-4 gün arası da olabilir.

    9)Hastalığın bulaşıcılık periyodu nedir?

    Grip sizde semptomlara yol açmadan bir gün öncesinden itibaren bulaşa yol açabilmektedir.Bununla

    birlikte hastalık belirtileri başladıktan sonra 5-7 güne kadar bulaştırıcılık devam etmektedir.Bazı çoçuklar ve bağışıklıgı düşük olan bazı hasta grupları bu süreden daha uzun bulaştırıcılığa sahip olabilmektedir.

    10)Grip nelere sebebiyet verebilir?Komplikasyonları nelerdir?

    Bakteriyel pnömoni,kulak,sinus enfeksiyonları,altta yatan diabet ve astım gibi kronik hastalıkların kötüleşmesine neden olabilir.

    11)Kimler Grip nedeniyle risk altındadır?

    Yaş,özellikle <5 yaş çocuklar ve 65 > yaşlılar,diabet,kronik akciğer hastalığı (koah),Kalp yetmezliği,>40 paket yıl sigara hikayesi,Karaciğer yetmezliği,Dalagı olmayan hastalar(aspleni),immün sistemi zayıf olanlar (ilaç veya kronik hastalık nedeniyle),Gebeler ve doğum sonrası 2.hafta,sağlık çalışanları,Morbit obezler.

    12)Kimler Grip aşısı yaptırmalıdır?

    1-Bahsedilen riskli gruptaki erişkinler(aynı zamanda pnömokok aşısı zorunluluğu olan grup)

    2-Gebeler ( 2 aşı zorunlu (Grip ve TdaP)

    3-Sağlık çalışanları

    4-İsteyen herkes

    CDC/ACİP önerisi > 6ay herkişiye

    13)Grip olmamak için neler yapmalıyız?

    Gribi önlemenin bilinen en iyi yolu AŞI olmaktır.Aşının hastaneye yatışı hatta ölümün önüne geçtiği klinik çalışmalarla gösterilmiştir.Hastalanınca işe gitmemek,öksürük ve hapşurma esnasında agız ve burnun mendil ile kapatılması,mendil yoksa yere doğru yönelinmesi,alkollu jellerin ve mendillerin kullanımı,elin; burun agız ve göze götürülmesinden sakınılması işe yarayabilecek eylemlerdir.

    14)Aşı yapmaya karar verdik,kaç çeşit aşı var?hangisini yaptırmalıyım?

    Dünyada 3 tip aşı bulunmaktadır.Adamızda bulunan tek tip,inaktive influenza aşısı,quadrivalan formudur.Aşının içereceği influenza suşları WHO tarafından bir önceki yıl en sık rastlanan suşlara göre belirlenmektedir.Bizde bulunan quadrivalan aşı 2 A ve 2 B suşu içermektedir.(Trivalent aşı + B/Phuket/3073/2013-like strain)

    15)Aşı ne zaman yapılmalı?

    Ekimin son 2 haftasından Nisan ayına kadar yapılabilir.Tropik bölgelerde yıl boyu yapılabilir.

    16)Grip nasıl tedavi edilir?

    Hastamız eğer bahsedildiği üzere riskli grup içindeyse ve herşeye rağmen gribe yakalanmışsa antiviral tedavi başlanması gereklidir ve bu tedavinin semptomlar basladıktan sonra en kısa süre içerisinde başlanması gereklidir.48 saate kadar başlanması gerekir sürenin uzaması durumunda tedavinin etkinliği azalmaktadır.Riskli grupta tedavi tamamlandıktan sonrada aynı ilaca profilaktik(düşük)dozda devam ediyoruz. Diğer grupta ise semptomatik tedavi öneriyoruz.

    17)Antibiyotik kullanmak işe yaramaz mı?

    Antibiyotik bakteriyel enfeksiyonlar nedeniyle kullanılır.Viral kaynaklı bir enfeksiyonda antibiyotik kullanmak tedavinin aksine hastalığın gidişatini kötüleştirme olasılığına sahiptir.Aynı zamanda gereksiz antibiyotik kullanımı bakteriyel direnç gelişimine neden olmaktadır.

    Dr Vehbi Altan

    Dahiliye Uzmanı

  • 15 Mart 2018

    Çocuklarda Süt Dişinin Önemi ve Koruyucu Diş Hekimliği


    Dt Fırat Körükçü

    Pedodonti (Çocuk Diş hekimliği), 0-13 yaş grubu çocukların süt ve daimi dişlerinin sağlıklı olarak korunmasını, çürük, travma, kalıt��msal ve benzeri etkenlerin bu dişlerde oluşturduğu sorunların giderilmesini amaçlayan bir anabilim dalı olduğunu söyleyen Dt. Fırat Körükçü, Süt dişleri toplam 20 tanedir. Süt dişlerinin birinci görevi çocuğun beslenmesini sağlamaktır. Ayrıca konuşmanın düzgün gelişimi de süt dişlerinin varlığına bağlıdır. 

    Süt dişleri, kapladıkları alanı kendilerinin yerine gelecek olan kalıcı diş için korumakta ve kalıcı diş sürerken ona rehberlik yapmaktadırlar. Süt dişi erken çekildiği zaman bu doğal yer tutuculuk fonksiyonu da ortadan kalkmakta olduğunun altını çizdi.

    Çocuk diş hekimliğinin birinci amacı, dişsel sorunların oluşmasını engellemek olduğunu söyleyen Dt Fırat Körükçü önlemleri almak ve çocukları çürüksüz bir geleceğe yönlendirmek için bu amaçla uygulanan işlemlere de "Koruyucu Diş Hekimliği Uygulamaları" adı verildiğini söyledi.

    Diş çürüğü, diş üzerindeki bakterilerin besinleri fermente etmesi sonucu üretilen asitlerle, diş sert dokularının yıkımı ile başlayan bir hastalıktır. Özellikle erken çocukluk döneminde, uyku sırasında biberon içine ballı, şekerli ya da bisküvili süt gibi gıdaların konulup çocuğa verilmesi, emziğin şekerli gıdalara batırılması sonucu küçük yaştaki çocuklarda görülen yaygın çürüklere biberon çürüğü dendiğini ve bu alışkanlıkların çocuklarımızın geleceği için zararlı olduğunu belirtti. 

     

  • 14 Mart 2017

    Kilo vermek yeterli değil, verilen kiloyu korumak gerek!

    Kilo vermek ve verilen kiloları korumakla ilgili bazı önerilerde bulunmadan önce özellikle yeterli ve dengeli beslenmenin önemini bir kez daha vurgulamak isterim!

    Besin öğeleri, organizmanın gereksinim duyduğu miktarlarda alınmaz veya alınamaz ise 'yetersiz beslenme' olarak tanımlanır. Yetersiz beslenmede vücudun çalışma düzeni bozulur.

    Besin öğelerinin bir veya birkaçının gereğinden az diğerlerinin ise gereğinden fazla tüketimi 'dengesiz beslenme' olarak isimlendirilir. Gereğinden fazla tüketilen besin öğeleri genellikle  enerji içeriği yüksek olan yağlar ve şeker içeriği yüksek olan karbonhidrat kaynağı besinler  olduğundan vücutta yağ dokusu olarak birikerek ŞİŞMANLIĞA neden olurlar.

    Vücut ağırlığının dengesi, alınan enerjinin harcana enerjiye eşit olması ile sağlanır.

    Eğer kilo probleminiz varsa ve diyet yapacaksanız mutlaka bir diyetisyen kontrolünde ve size özgü hazırlanan bir yeterli ve dengeli beslenme programı ile kilo vermeye çalışın!

    DİKKAT! Diyet programı kişiye özeldir ve ortak bir diyet oluşturulamaz! Bireyin:

    • Fiziksel özellikleri,
    • Sağlık sorunları,
    • Ailesel özellikleri,
    • Beslenme alışkanlığı,
    • Fiziksel aktivitesi, 

    Tüm bunlar diyeti etkileyen faktörlerdir.

    Beslenme eğitimi ve diyet tedavisi programına alınacak olan bireyde tedavinin başarısı, kişinin tedaviyi isteyerek kabul etmesine, tedavi programının yalnızca o kişiye özgü nitelikler içermesine, kişinin bilinçli ve sabırlı olmasına, diyetisyeni ile iletişimini devam ettirmesine bağlıdır.

    Şişmanlığa sebep olabilen bazı hatalı davranışları özellikle vurgulamak isterim:

    • Hızlı yemek, büyük lokmalar almak, az çiğnemek, yemekte çatalı- kaşığı elinden hiç bırakmamak,
    • Öğün atlamak, öğün aralarında sürekli yüksek kalorili birşeyler atıştırmak,
    • Yemek yerken başka aktivitelerle uğraşmak ( TV seyretmek, sohbet etmek...)
    • Sıkıntılı veya stresli durumlarda aşırı yemek,
    • Sık sık katıldığınız davetlerde ikramları reddedememek,
    • Akşam yemeğinden sonra yatıncaya kadar sürekli yemek,
    • Suyu az içmek,
    • Özellikle çalışan kişilerde işten geldikten sonra sürekli atıştırmak ve sonra tekrar akşam yemeği yemek,
    • Hareketsiz bir yaşam.

    Peki bu hatalı davranışları düzeltmek  ve sağlıklı zayıflayabilmek için nelere dikkat etmeliyiz!

    • Besin tüketimini sınırlamak için ne yiyeceğinizi önceden planlayın,
    • Alışverişe çıkmadan önce bir liste hazırlayın,
    • Alışverişe kesinlikle aç karnına gitmeyin,
    • Yememeniz veya az yemeniz gereken besinleri satın almayın,
    • Yanınıza yaptığınız listeye yetecek kadar para alın,
    • Satın alırkan aynı gruptaki besinlerin daha düşük enerjili olanını seçin (örneğin yağlı peynir yerine yarım yağlı peynirleri seçmek gibi.....)
    • Kesinlikle öğün atlamayın, 3-6 öğün beslenmeye dikat edin, ara öğün olarak daha çok meyveler gibi düşük kalorili besinleri tercih edin,
    • Bol su içmeye özen gösterin,
    • Göz önünde sevdiğiniz yüksek kalorili yiyecekleri bulundurmamaya dikkat edin,
    • Kızartama yerine, ızgara, haşlama, fırında pişirme yöntemlerini kullanmayı tercih edin,
    • Yemek için küçük, salata için büyük tabak kullanınız,
    • Yemeğin servis kabını masaya koymayınız,
    • Mümkün olduğunca yavaş yiyip, iyi çiğnemeye çalışın,
    • Yemek yerken başka aktiviteler yapmayın, TV seyretmek gibi.....,
    • Özel günlerde ve davetlerde düşük kalorili veya kalorisiz içecekleri tercih etmeye çalışın ve diyetinize uygun olabilecek besinlerden seçmeye çalışın,
    • Çok aç iseniz davete gitmeden önce düşük kalorili birşeyler (salata, meyve, çorba,...) atıştırın,
    • Diyetinizde olan aksilikler karşısında sakın cesaretinizi kırmayın ve devam edin!

    Tüm bu önerilerin yanında tabiki fiziksel aktivitenin de önemi çok fazla. Spor yapmaya vaktim yok diyorsanız en azından günlük hareketlerinizi artırmaya çalışın. Örneğin kısa mesafeler için taşıt kullanmamaya dikkat edin, asansöre binmek yerine merdiveni kullanmayı tercih edin, hızlı tempoyla yürüyün. 

    Çevrenizdeki insanları da sizi birşeyler yemeye teşvik etmek yerine size destek olmaları konusunda ikna etmeye çalışın. Hatta onları da yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme konusunda teşvik etmeye çalışın.

    Tüm bu önerilerin, bireysel farklılıklar göz önünde bulundurularak, bireylerin vazgeçemedikleri alışkanlıklar ve uymak zorunda oldukları çevresel etmenlere göre diyetisyenin kontrolünde kişilere uyarlanabileceğini unutmayın.  

    Sihirli diyet vaatlerine, hızlı kilo verdiren çok düşük kalorili diyet vaatlerine kanmayın! Haftada yarım veya bir kilo vermek idealdir. Böylece yağsız vücut kütlesi (kas  kütlesi) daha az, yağ kütlesi daha fazla kaybedilecektir. Ayrıca piyasada bulunan ve sağlıkla hiç ilgisi olmayan, hiçbir sağlık veya beslenme eğitimi olmayan kişilerin ticari amaçlı sattığı ürünlere kanmayın! Özellikle protein içeriği çok yüksek olan hızlı zayıflama vaat eden ürünlerin olası zararlı etkileri göz ardı edilmemelidir. Bu ürünlerin kişilerde yanlış beslenme alışkanlıkları kazandırması ve yeme bozukluklarına yatkınlık oluşturup oluşturmayacağı net değildir. Obezite (şişmanlık) tekrarlama riski yüksek olan, uzun süreli bir beslenme tedavisi gerektiren, kronik bir durumdur. Bu nedenle zayıflama programı kişiye özel, bireyin benimseyip yaşam tarzı haline getirerek uygulayabileceği, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazandırabilecek özellikte olmalıdır.

    SONUÇ OLARAK:

    SAĞLIĞIN KORUNARAK DEVAMI İÇİN YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEK BİR YAŞAM BİÇİMİ OLMALIDIR!

    SAĞLIKLI ZAYIFLAMAK VE VÜCUT AĞIRLIĞINI DENGEDE TUTMAK İÇİN İLK KURAL DOĞRU BESLENME BİLGİSİNE SAHİP OLMAKTIR!

    Uzman Diyetisyen

    Hidayet AĞÖREN